İstanbul Film Festivali 3

Bugün annemle gittik filme. Ben vöyle baharlıkları falan giymişim, hava kışşşş olmuş bir gecede. Neyse.






Erken gidip önce birşeyler yiyip içtik. Oradan da sinemaya geçtik. Yerler numarasız olduğu için önce girip yer kaptık. Üç defa yer değiştirdik. Beyoğlu Sineması geçen sene kapalıydı, hüzünlenmiştim. İstanbul BŞB tarafından yeniden açılmış geöen senenin sonunda. Yalnız çok bozuk koltuk vardı. Bir de sıralar ikişerli basamaklanınca önünde seninle aynı hizada koltuk olan sırada görmek zor olabiliyor. Önümüzdeki hanfendi söylemese her sırayı öyle sanıp oturabilirdik orada. Normal filmlerde idare edilir de , festival filmlerinde filmin alt yazısı sinema perdesinin alt tarafındaki elektronik bir yerde yazıldığından aşağıda kalıyor. 

Gelelim filme.

Cottontail


Hüzünlü bir öyküydü. Ben sevdim. Bol bol ağladım. Öyle duygu sömürüsü yapan yapış yapış bir film değildi ha, zaten öyle filmlerde ben ağlayamıyorum :D

İksv sayfasından alayım konusunu.

Eşi Akiko’nun ölümünden sonra Kenzaburo ile yetişkin oğlu Toshi, neredeyse öbür dünyadan saydıkları bir mektup alırlar. Akiko, eşinden ve oğlundan küllerini çocukken en çok sevdiği yere, İngiltere’deki Windermere Gölü’ne serpmelerini istemektedir. Bu beklenmedik talep karşısında şaşıran iki adam, Akiko’nun son arzusunu yerine getirmek için Tokyo’dan İngiltere’ye giderler. Ancak Kenzaburo’nun yolculuğu tüm ailesinden zorlu olacaktır.


Film çıkışında Ayşe ile konuştuk, baktık o da Beşiktaş'taymış, biz de oraya gidiyoruz, buluşup birlikte çay içtik. O dönmeden bir kere daha birbirimizi görmüş olduk böylece.



Evet bu hafta gerçekten kendi rekorumu kırdım. 

Pazartesi: Annemle alışveriş merkezi 
Salı: Ayşe ve Nuray geldiler. 
Çarşamba: Mahalleden arkadaşım Ayşe ile birlikte sinemaya gittik. 
Perşembe: Aynur ile sinemaya gittik. Dönüşte mahalleden arkadaşım Canan'ın bahçesinde çay keyfi yaptım. Eve geldiğimde de karşı komşumu çağırdım balkonda kahve keyfi yaptık.
Cuma: Annemle sinemaya gittik sonrasında Ayşe ile buluşup çayımızı içtik.

E daha ne olsun maşallah bana :)

İstanbul Film Festivali / 2

Bugün bir Fransız filmine gittik Aynur'la.



Babasının Kızı . Filmin geçmişi anlatan giriş kısmının çekimleri biraz yorucu olsa da günümüze geldiğimizde normale döndü neyse.

İki genç birbirine aşık olurlar, kız hamile kalır. Bebek doğduktan sonra, oğlanın ailesini ziyarete gittikleri bir gün kız arabayı park edecek yer bulayım diyerek gider o gidiş. Baba kız baş başa kalırlar.

Film güldürdü, kahkaha attırdı, ağlattı, zaman zaman gerdi zaman zaman sardı sarmaladı. Baba kız, sevgilileri, futbol, resim, protestoların bol olduğu okul, belediye başkanı, emlâkçı arkadaşı, Portekiz'deki dev dalgalar, kızın araba kullanması, bebekle işe gittiği gün.. Sevdim filmi :)




İstanbul Film Festivali/1

Bu sene öyle fazla filme bilet almadım. Pandemide formdan çok düşmüşüm. Bir de internetten bakmak yoruyor beni, kitapçıkla daha keyifli arıyordum. Dört tane filme bilet aldım. Bir taneye de kapıdan şansımı deneyeceğim. Belki canım isterse başka da bakarım.

Bugünkü film çok değişikti. Çünkü film değilmiş :D



Talking Heads grubunun bir konser sırasında belgesel niteliğinde bir filmini beklerken konser izledik :D Grubun da bildiğim tek şarkısı vardı  ama neyse ki müzikleri sevsiğim türdeydi.

İstiklâl Caddesi'nde çalışan bir arkadaşımın öğle tatilinde gelirsin sen diye aklını çelmiştim. Ama sabah Şişli'de bir toplantıda olunca heyecanlı bir geliş oldu :D Hayatının koşusunu yapmış olabilir. Neyse son saniyede girdik içeri.

Yine hiç unutulmayacak bir macera oldu bizim için. Azıcık kendimizi gıpraştırınca ne güzel anlar yaşayabiliyor insan. 

Yarınki film bakalım nasıl çıkacak :)



Kitap Salı 2024/ 2

 Bu sefer işi sıkı tutup kitap okur okumaz buraya yazmaya karar verdim. Kitap okuduğum sürece mesele yok demektir :D


Aşka İnanmayanlar İçin Aşk Öyküleri/ Hikmet Hükumenoğlu




Sev 'den görüp almıştım bu kitabı. O podcastinde anlatmış güzel güzel , şuraya bakabilirsiniz. 

Hikaye kitapları ile ilgili ne olduğunu bilemediğim bir ilişkim var. Seviyor muyum sevmiyor muyum emin değilim. Yani güzel yazarlar yazdığında hoşuma gidiyor okuması ama yine de sanırım roman okumayı tercih ediyorum. Bir Şermin Yaşar'ın hikayelerini seviyorum, ha bir de Buket Uzuner'in hikayeleri ,bak gerçekten çok çok sevdim dediğim hikaye kitapları onlar. Onun dışında çoğu başı sonu belli olmayan hani iyi kurgulanmamış nereye gittiği nereden geldiği ortaya çıkarılmadan çalakalem yazılmış eskizler gibi hissediyorum. 

Bu kitaptaki hikayeler güzeldi,  girişi gelişmesi sonucu, insanda uyandırdığı duygularını,  insan ruhuna uzanmasını sevdim.



🤍Bebekler doğduktan bir süre sonra konuşmayı öğrenir ya ,annem de tam tersi, konuşmayı yavaş yavaş unutmaya çalışıyordu galiba. Bunun bir tür isyan olduğunu yıllar sonra anladım. Çaresiz insanların sessiz isyanı.

🤍Bazı insanlar akıl olmayan yerde akıl arıyordu.

🤍Yeryüzü gökyüzü ve tüm insanlar, insanların kafası ,iç organları, iç organlarını oluşturan moleküller ,atomlar hepsi ama hepsi kıldan ince ipliklerle birbirine bağlı. Bir anda kopup dağılmak ,dört bir yana saçılmak o kadar kolay ki, insan bazen nefes almaya bile korkuyor Çok dikkatli olmak lazım.
Kulaklarım böyle çın çın ötmeye devam ederse çok yakında aklımı kaçıracaktım. Çünkü burada sokaklarda çınlıyordu ,hava bembeyaz çınlıyordu, eskiden insanlarla dolu odalar şimdi boşlukta çınlıyordu, kapının önündeki ağacın dalları çınlıyordu, karşıdaki binanın tepesine tünemiş kara lara kuşlar çınlıyordu. İnsanın beynini oyan tiz bir sesle çınlıyordu, ayarı iyi yapılmamış radyo gibi ,anteni yerine oturmamış televizyon gibi ,tüm yeryüzü ve gökyüzü çınlıyordu.

🤍Aklı başında olan tüm insanlar gibi o da hayallerinden tasarruf etmişti.

🤍Faik Bey'in beyninde uçuşan rengarenk zercikler önce parmaklarına doğru ilerliyor, oradan kalemi atlıyor, kalemin ucundan kağıda düşüyordu.

Bir Masalda İki Kral Olmaz / Sacit Aslan


Bu kitabı da birisinden görüp almışım da ne aldığım konusunda hiçbir fikrim yok muymuş, yoksa o sırada merak mı etmişim bilmiyorum.

Gazinolar Kralı Fahrettin Aslan 'ın oğlunun anlatımıyla Maksim Gazinosu 'nun dolayısıyla o dönem Türkiye 'sinin hikâyesiymiş meğer. 



Benim gibi ilgisiz birisinin bile okuyabileceği yalınlıkta anlatılmış, biitrmeyi başardım. 

Transit Yolcular / Müge İplikçi


Bu kitabı neden aldım, birisinden mi duydum yoksa indirimdeydi de değişik bir yazar okuyayım mı dedim bilmiyorum.

Zaten okuyamadım da.

Aslında güzel başlamış gibiydi ama bir yerden sonra döne döne okuduğum cümlelerin karmaşası beni baydı, daha fazla dayanamayacağımı hissettim. Zaten heyheyli bir günümdeydim ondan da olabilir ama bu kadar da bulmaca gibi yazıyı anlamaya çalışana kadar sudoku çözerim daha iyi diye düşündüğüm an elimden bıraktım :D


#Yeri geldiğinde durmak da bir harekettir. Yeter ki bu duruşta gidemeyişin yerine gitmemek alsın. Gerisi hayatın kendisidir .

#Beklemek zamanı , durmak mekanı arttırır. 

Şimdilik bu kadar, bu gidişle bu yazı okuyamadığım kitaplara dönüşecek ama umudumuzu kesmiyoruz  :D

Oradan Buradan


Ramazan bitsin onu yapacağım bunu yapacağım hayallerim vardı, Ramazan bitti hava mis gibi ve ben kılımı kıpırdatmak istemiyorum. 

Bu yüzden kendime kızdım. Gittim bir iki tane Film Festivali'ne bilet aldım. Birkaç arkadaşımla buluşma ayarlamaya çalıştım ama geri püskürtüldüm. Neyse Aynur'la sinemaya gideceğiz orası kesin. Ayşeciğim geliyor belki yarın onunla buluşabiliriz bakalım planlarına göre . Bugün de annemle Capitol'e gidip dolandım. Can'a bir sürü gömlek falan aldım ona yaradı bu dolaşma işi. Kıyafetleri ya çok eski ya da ona olmuyorlar. 



Japonların sakuraları varsa bizim de erguvanlarımız var. Havalar sıcak gidince bu sene erkenden açtılar. 



Instagram'da birisi mor salkımların zehirli olması üzerine bir video koymuş yahu nasıl zehirli olabilir biz bunu yiye yiye büyüdük. 




Şu taşların arasından çıkmış yeşillik kadar hayran oldum bir şey yok.


Gülcemalimi özlemişsinizdir belki :D



 

Geçen gün misafir takımlarımı günlük kullansam mı diye düşünüyordum. Çünkü misafir takımım salondaki dolabın altında ve misafir gelince çıkartasım gelmiyor üşencime. Dolayısıyla da hep günlük takımları kullanıyorum. Ve fakat dün bir şey fark ettim ki benim koridorda olan dolabımın içine  o takımlar sığabiliyorlarmış. Yani salondaki dolaptan onları antredeki dolaba taşıdım antredeki dolaptaki bilimum kutu oyunları falan da zaten salonda kullanılan şeyler onları da salondaki dolapa taşıdım ,şu anda artık misafir geldiğinde aman boş ver diye gündelik tabakları çıkartmak yerine doya doya misafir tabaklarımı kullanabileceğim hatta belki gündeliğe bile kullanabileceğim. Hayır bir buçuk sene oldu eve taşınalı hiç mi fark etmedin o dolabı o tabaklarının sığdığını Handan. Kaç defa da baktım keşke şuraya sığsaydı  dedim :D 



İşte yeni haftaya bu şekilde başladım.



Not: Fotoğraflara şarkı sakladım




Hikâye Bitti

Bir Varmış Bir Yokmuş bloğumda yayınladım .Bütün bölüm numaraları duruyor, hangi bölümde kaldığınızı kolayca bulabilirsiniz böylece.

İşte şurada :)

Sonuna kadar okumayı başaranlar bi ses etsinler :)

Balkonumdan Kareler Eşliğinde Bayram Şekeri Tadında Şarkı Falı

Metehan, bu ne yaa, falları da instagramda yapmaya başladın kaçırıyorum diye söylendi bana. E bi gün boyunca bakmazsan kaçırırsın tabe oğluşum.

İnstagramın günlük gelip geçici olması en sinir bozucu yanı sanırım. O gün bakıyorsun sonra geride kalıyor. Geride kalan bir şeyi bulmak için uğraşıp duruyorsun sonra. Bloğun yeri onun için ayrı. 

O zaman gelsin şarkı falı, neşeli şarkılar derleyeceğim şimdi size. Tıklayın bakalım en sevdiğiniz fotoğrafa :)















 

31

Konserin sonuna yaklaşıyorlardı. Işıklar kapandığında kollarını önündeki korkuluklara yaslayıp benim şarkım yokmuş diye düşünüp hüzünlendi Elisa. Sonra ışıklar açıldı. Hepsi önlerinde mikrofon oturmuşlardı. Bir elleriyle mikrofonlarını tutmuş beklerlerken kamera önlerinden geçip görüntülerini dev ekrana yansıtıyordu. Başını kollarına yaslamış onlara bakarken bir an kalp atışları hızlandı. Öne eğilip gözlerini kısıp iyice baktı. Aynı anda hem çılgınca kahkaha atıp zıplamak hem de haykıra haykıra ağlamak istiyordu.


- Eee bize sevgililer günü hediyesi olarak ne veriyorsun Elisa ?

- Bir şey mi vermem gerekiyormuş ?

- Vermez misiniz burada hediye?

- Bilmem, ben hiç hediye almadım hiç de vermedim. Aklımın ucuna bile gelmedi hediye .

Sabah Dal ile konuşmalarının ardında onlara ne hediye edebileceğini düşünüp durmuştu. Genelde yaptığı gibi özel bir yemek hazırlamak yerine onlara kendisinden bir hatıra bırakmak istiyordu. Sonra aklına yaptığı bileklikler geldi. Hâlâ elinde ipleri vardı. Hem onlara hem kendisine üzerinde kalp deseni olan dokuz tane bilekliği akşama kadar bitirebilirdi. O gün odasına kapanıp hiç çıkmadan uğraşıp tamamladı. Hepsinin odasına gidip baş uçlarına küçük notlar yazarak bıraktı. Gecenin ilerleyen zamanlarında kollarında bileklikleri ağızları kulaklarında salona doluştuklarında nasıl sevilmez bu çocuklar diye düşünüyordu. 

-Neee, sen mi yaptın bunları ?

- Hem de bugün ?

- Daha ne gizli yeteneklerin çıkacak acaba ?

- Ne demek beğendiniz mi ? Bayıldık. 

İşte orada, hepsinin bileğindeydi şu anda. Kırmızı kalpli bileklikler. Ağlamaya başladı.

........


Sabah başının üzerinden gelen seslerle gözlerini açtığında Yeo ve Aja'nın fotoğrafını çektiklerini fark etti önce, sonra da kendisine sımsıkı sarılmış kolları. Aniden fırlayıp kaçma refleksi kendisine sarılan kolların iyice sıkılaşması ile engellenince durup yanındaki yüze baktı. O sırada gözlerini açan Sal ona gizlice göz kırpıp diğerlerine döndü

-Ne yapıyorsunuz siz ?

- Bu büyük aşkı belgeliyoruz.

- Ben de gece sizinkini belgelediydim, göstereyim hatırlatın da .

- Ne belgesi ?

- Şu daracık yerde hayatta kalmaya çalışırken girdiğimiz hallerden bahsediyorum.

- Dönüp de bana sarılaydın o zaman.

- Sen Teu ile sarmaş dolaştın o ara 

- Hiç de bile

- Demek sabah olunca hiç de bile olduk, gece öyle demiyordun ama, alçak

Yavaşça yerlerinden doğrulurlarken hepsi kahkaha atıyorlardı .

- Haydi kalkın da gidip antreman yapalım. O fotoğrafları da sil, saçma sapan başımıza iş almayalım sonra. Bugün hava açıyor gibi.

- Donan kaidem hiç öyle demiyor ama.

- Allahım nereden buluyorsan bu lâfları.. Yürü yürü , donan yerlerini ısıtacağım ben şimdi.

Sonra Elisa'ya döndü.

-Bende böyle yanımdakine sarılma alışkanlığı var, rahatsız etmedim değil mi seni gece .

- Yok, uyumuşum deliksiz.

- İlginç bir şey diyeyim mi, ben de öyle uyumuşum , hayatımda bir ilk olabilir .

Yanından ayrılırken karman çorman duygular içindeydi Elisa. Hem yüreği sıcacıktı hem de çok acıyordu canı. 

Mutfakta kahvaltı hazırlarken elektirik geldi . Herkesten uzak, özgür kısa kaçamağın sonu diye düşündü. Bu iki gece masal gibi gelecekti geriye dönüp baktığında. Kendisine sarılmış kolların sıcaklığını hiç unutmamak mı iyiydi yoksa bir an evvel unutmak mı acaba ?

Ve akşam yolların açılmasıyla hayat kaldığı yerden devam etmeye başladı. İnternetin gelmesiyle telefonuna doluşan mesajlara bakarken Yeo'nun gönderdiği fotoğraflar kalbini hoplattı. Silmeden önce sana yolluyorum, bunları sakla diye yazmıştı altına. Hemen yedek hafıza kartını takıp ona aktardı fotoğrafları. Giderken telefonundaki her şeyi formatlatacaklarını biliyordu o yüzden fotoğrafları direk bu karta attı. Karda bahçede, yatakta hepsi birlikte, yemek yerken çekilmiş bu küçük tatilden bir kaç anıyı saklama hakkı olduğunu düşündü. Sonuncu fotoğrafa uzun uzun baktı, nasıl da huzurlu uyuyorlardı birbirlerine sarılmış. 

Sonrasında günler öyle çabuk geçti ki .. O bitmesin istedikçe hızlanıyordu sanki. Ekip elemanları olmadıkları iki günün acısını çıkartırcasına onları hiç yalnız bırakmıyorlardı. Gerçi kendisine teşekkür etmişlerdi geldiklerinde aldığı tedbirlerden dolayı ama bir yandan da sürekli takiptelerdi. 

...


Diğer bölümler için tıkla.